11 Temmuz 2015 Cumartesi

İnsanlar unutur.. Hatırlatılmazsa...

Biri olmadan, öbürü olmazmış. Bu böylece yazılsınmış. 
Bir Rus köyü'nde iki balık yaşarmış. Biri turuncu ve 
İri, öbürü korkak ve İnce. Bütün çiftler de böyledir 
biraz düşününce. 

İri sormuş birgün. 'Madem bütün bu denizler birbirine 
bağlı, niye biz seninle sadece bu kıyıdan ötekine 
yüzüp duruyoruz? Kendimizi bir akıntıya bıraksak, yeni 
sularda yüzsek, başka balıklar yesek daha mutlu olmaz 
mıydık?' Hak verdi İnce. İnceliğinden sırf. Çünkü onun 
mutluluğu için, İri ve o kıyı yeterlidir. Gerisi hava 
su değişikliğidir ki, insan bundan beslenemez. 
Balıklar hiç... 

Katıldı yine de, düştü İri'nin peşine. Akıntıya 
bıraktı kendini. Bunlar beraberce, İstanbul ve 
Çanakkale boğazlarını geçtiler. Geçerken eğlendiler. 
Fakat bir balıkçı, akşam yavrularına balık götürmek 
için suya ağ atmıştı. Ve bizimkiler farkına varmadan 
bu ağa takıldılar. Daha doğrusu İri takıldı. İri ya. 
İnce de sıyrılıp çıktı. İnce ya, bırakıp gitmedi. Hem 
inceydi hem aşık. Kemirip ağları, kurtardı İri'yi. 'E, 
tabi, ben bu ağlara takılacak kadar güçlü kuvvetli 
değilim, eriyip gidecek gibiyim' diyerek, onun 
gururunu da okşadı. Aşkta, en yanlış şeyler bile 
mantıklı gelir insana. Tabi balıklara da... Çünkü aşk, 
suyun içinde de aşktır. 

Derken, bizimkiler soğuk denizlere kavuştular. Fakat 
İnce, alışık değildi bu serin sulara ve hastalandı. 
Pulları dökülüyordu hergün ve gün geçtikçe daha da 
yavaşladı. Hatta durdu birgün. Atlantiğin ortasında. 
Ya döneceklerdi ve İnce kurtulacaktı. Ya da tek bedene 
düşeceklerdi. Çünkü herkesin Küba'ya kadar yüzecek 
nefesi kalmayabilir. Hele hastaysa. İri, Küba'ya 
gitmeyi seçmeden önce, biraz düşündü. O düşündüğü süre
kadardı sevgisi, ki o da çok sayılmazdı. En başta 
sıkılan oydu köyün kıyısından. Demek aslında gitmek 
istiyordu İnce'sinin yanından. Ama bizimki bu durumu 
anlamadı. Ve onunla Küba'ya varmak için son çabalarla 
yüzdü. İnsan, sevdiğiyle geçen zamana doyamadığı kadar 
aşıktır. Balıklar da... 

'İki dakika daha beraber yüzmek, tek başına sağlığına 
kavuşmaktan iyidir' bile dedirtir aşk insana. 
Dedirttiği gibi İnce'ye. İki dakika kadar yüzdü ve 
öldü. Yukarı doğru çıkarken zayıf gövdesi, 
kılçıklarına kadar mutluydu ve gülüyordu. Koca bir 
balina onu yuttu, bunu da biliyordu. İri, tek kaldı 
ama, suyun ucunda Küba vardı. Var gücüyle yüzdü. 
İnce'yi unuttu. İnce'yi unuttuğu kötü oldu. Çünkü 
onlar birbirlerine 5 saniyede bir, nereye gittiklerini 
hatırlatıyorlardı ve şimdi 10 saniye geçmişti ve 
katiyen hatırlamıyordu. Ne İnce'yi, ne Küba'yı ne de 
adının İri olduğunu. İnsana adını başkaları 
hatırlatır, balıklara da... 

O yüzden kayboldu derin sularında Atlantiğin. Ve koca 
bir balina onu da yuttu. Fakat mucize bu ya, balinanın 
midesinde İnce'yi buldu. Meğer onları yutan aynı 
balinaymış, İnce ölmemişmiş, tam tersi midenin 
sıcaklığında dirilmişmiş. Ama oradan çıkarsa ölecek. 
İri de oradan giderse, nereye gittiğini ve adını 
unutucak. O yüzden, artık ikisi de buradalar. Ne fark 
eder. İnsana sevdiğinin yanı cennettir. Sevmeden 
hiçbir şeyin tadı olmadığını, bu hikayeyi bilen bütün 
balıklar bilir. 

Ya insanlar? 
Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken, şaşkınlığını gizleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, "Bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların adamı nasıl havaya kaldırmadığı idi. Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamın kendisine baktığını fark ederek ona doğru yaklaştı ve bütün cesaretini toplayarak: -Baloncu amca, dedi. Biliyor musun benim hiç balonum olmadı. Adam çocuğu söyle bir süzdükten sonra: -Paran var mı? diye sordu. sen onu söyle. -Bayramda vardı, diye atıldı çocuk, önümüzdeki bayram yine olacak. -Öyleyse bayramda gel, dedi adam. Acelem yok, ben beklerim. Çocuk sessizce geri döndü. O ana kadar balonlardan ayırmadığı gözleri dolu dolu olmuş, yürümeye bile mecali kalmamıştı. Bir kaç adım attıktan sonra elinde olmadan tekrar onlara baktığında, gördüklerine inanamadı. Balonlar, her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve yol kenarındaki büyük bir akasya ağacının dallarına takılmıştı. Çocuk, olup bitenleri büyük bir merakla takip ederken,baloncu ona doğru dönerek: -Küçük, diye seslendi. Balonları ağaçtan kurtarırsan birini sana veririm. Yapılan teklif, yavrucağın aklını başından almıştı. Koşarak ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı. Hedefine adım-adım yaklaşırken duyduğu heyecan, bacaklarını kanatan akasya dikenlerinin acısını hissettirmiyordu. Sincap çevikliğiyle balonlara ulaştığında bir müddet onları seyretti vedallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı. Ancak balonlardan birisi iyice sıkıştığından diğerlerinden ayrılmış ve ağaçta kalmıştı. Çocuk onu kurtarmaya kalkışsa, dikenlerden patlayacağını çok iyi biliyordu. İster istemez balonu yerinde bırakıp aşağıya indi ve adam dönerek: -Birini bana verecektiniz, dedi. Hangisi o? Adam elini tersiyle burnunu sildikten sonra: -Seninki ağaçta kaldı evlat, dedi. İstersen çık al. Çocuk bu sefer ayakta bile duramadı. Kaldırım kenarına oturup baloncununuzaklaşmasını bekledikten sonra, dallar arasında parlayan balona uzun uzun bakarak: 

"Olsun", diye mırıldandı. "Olsun." Ağacın üzerinde kalsa da, bir balonum var ya artık..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder