11 Temmuz 2015 Cumartesi

Yürüyerek keşfetmek

Siz kentleri nasıl gezersiniz?.. Ben yürüyerek gezerim. Otele yerleştikten sonra bir kent planı alıp otelin yerini işaretlerim. Kaldığım otelin adresinin bulunduğu kartı cüzdanıma yerleştirdikten sonra kendimi sokaklara atarım. Kaybolma korkum olmadığı için aylak aylak dolaşırım. Ama arada bir dalgınlığıma gelir, yanıma adres kartını almadan otelden çıktığım olur. Tıpkı Pekin'de olduğu gibi.



Pekin'de kaldığım otelden erkenden çıkmış, otura kalka akşama kadar yürümüş, Yasak Kent'ten çıkınca kendimi Tienenman Meydanı'nda bulmuştum. Orada da bir süre dolaştıktan sonra, yorgunluktan bitmiş bir durumda bir taksi çevirip, şoföre kaldığım otelin adını söylemiştim. Şoför söylediklerimden hiçbir şey anlamamıştı. Bunun üzerine bir başka taksi çevirmiştim. İkinci şoför de otelin adını anlamayınca içimi bir korku kaplamıştı. Meydanı dört dönerek İngilizce bilen birilerini aramaya başlamıştım. İki saat sonra tesadüfen rastladığım Pekin Üniversitesi'nde görevli bir Alman'ın yardımıyla, şoföre otelimin Çince adını söyleyebilmiştim. O gün bugündür, yanımda otelin bulunduğum ülke diliyle yazılmış adres kartı olmadan yola çıkmıyorum. Kentleri daha iyi tanımak istiyorsanız yürüyün. Ben öyle yapıyorum. Yüzleri, caddeleri, sokakları sindire sindire keşfediyorum. Amaçsız, telaşsız yürüyüşleri çok seviyorum. Düşünce üretmeden, kendimi unutarak yürümeyi… İnsanlar, binalar, arabalar, balkonlar, iplerde uçuşan çamaşırlar, vitrinler, ağaçlar, çiçekler, çocuklar. Onlara bakıp, kenti anlamaya çalışıyorum.

Aylaklığı seviyorum. David le Breton "Yürümeye Övgü"de aylaklığı şöyle anlatıyor: "Aylak kentte, ormanda yürür gibi yürür, keşiflere açıktır. Yüzleri ve yerleri gözetleyerek, kişisel meraklarının peşinde asfaltta bitki toplar… Aylaklık etmek kentte yürümek sanatı demektir… Aylak, amatör bir sosyologdur ama aynı zamanda da güçlü bir romancı, bir gazeteci, bir siyaset adamı, bir anekdot toplayıcıdır. Her zaman uyanık, gevşek ve uyuşuktur…"
Kenti yürüyerek dolaşan insan, gündelik yaşama ait bilgilere daha çabuk ulaşır. Sabah kimsesiz yolların, akşam üstü omuz omuza yürüyen kalabalıkların, gece korkunun ve heyecanın, pazar günleri de yalnızlığın tadını çıkartır. Yürümeyen bunları bilemez. Kenti kaçırır.



Yazar Hermann Hesse de gezilerinde hep yürümeyi tercih eder. Hesse bu konuyla ilgili şu satırları yazar: "Pazardaki ve sokaktaki yaşam, güneşin dansı, topraktaki ve sokaktaki gölgeler, bir ağacın gökyüzüne uzanan ucu, bir hayvanın sesi ve hareketi, insanların yürüyüşü ve davranışı… Sokakların kalabalığı… İç dünyasında bunları aramadan, yaşamın kaçış yollarını sorgulamadan seyahate çıkan insan geriye bomboş döner." Kentin sokakları dostluklara da açıktır. Örneğin Barselona'da, arka sokaklarda bir kahvede yorgun ayaklarımı dinlendiriyordum. Yan masamdaki kır saçlı adam, sigarasını yakmak için benden kibrit istedi. "Yok" dedim, "sigarayla dostluğumu bitirdim…" Neden terk ettim, niçin terk ettim, sağlığım nasıl? Bir kibrit, dostluğun temel taşı oldu. Kahveden beraberce çıktık. Yine yürüyerek Gaudi'nin şaheseri Sagrada Familia Kilisesi'ne, Güell Park'a gittik. Daha sonra arka sokaklara sapıp, hiçbir tanıtım kitabında yer almayan küçük lokantalarda, gerçek Katalan yemekleri yedik. Bir kibrit sayesinde kaldığım dört gün boyunca kenti en ücra köşelerine kadar gezmiş, hiçbir kitapta yer alamayan mekanları görmüş, önemlisi bir Katalan dost edinmiştim. Yürüyüp de yorulmasaydım, o kahvede oturmayacak, Miguel'i tanımayacaktım.

Kaldırım kahvelerinde oturmak da, kenti tanımak açısından yürümek kadar yararlıdır. Orada gelip geçeni seyretmek, kent hakkında bir çok ipucu verir insana. Ben bu tür oturuşlarda, yanımdan geçen kalabalıklara ait olmayan bir hayalet gibi hissederim kendimi. Görünmez bir adam gibi, önümden geçenlerin yaşamlarına onların haberi olmadan tanıklık ederim.
Yazar Heinrich Heine de bir yazısında benimle aynı görüşü paylaşır: "Londra'ya bir filozof yollayın ama sakın ola ki bir şair yollamayın. Oraya bir filozof gönderip, bir köşe başına oturtun. O orada, bütün kitaplardan öğrenebileceğinden daha fazlasını öğrenir. O, o köşe başında kentin nabzının atışlarını kulaklarıyla dinleyip, gözleriyle görebilecektir."
Siz siz olun, gittiğiniz yerleri yürüyerek dolaşın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder