11 Temmuz 2015 Cumartesi

Nergis ülkesi Karaburun

Karaburun, yolu dar ve kıvrım büküm diye sadece meraklısının gittiği bir yer. İlçe merkezi, yarımadanın en kuzeyinde, yamaçlara yayılan, yüzü Foça'ya dönük, konumu ve coğrafi yapısı nedeniyle bir Cote Azure olabilecekken bildiğimiz bir Türk kasabası olmuş bir yer. Eskiden, kendi halinde bir Rum kasabasıymış. Sonra Rum gönderilmiş, devlet gelmiş, adamı tokatlar gibi çirkin devlet ve belediye binalarını dikmiş. Aman fark etmeyen kalmasın diye de ilçenin girişine dikmiş ki daha 10 kilometre öteden görülebiliyor. Sonra da yazlıkçı gelmiş, her yere villasını, yazlığını, otelini, pansiyonunu dikmiş. Yerli ahali de geri kalmamış, o da iki katlı evini bittabi apartman yapmış. Özetle biraz hırpalanmış, sevimlilikle sevimsizlik arasına gidip gelen bir kasaba. (Bu arada iki yıldır yeni yol yapılıyor. Bitince buraları nice olacak bilmiyoruz) Peki o zaman niye gidiyoruz? "Yolu", "havası", "limanı", "Ata'nın Yeri", köyleri ve şehri terk ettiğin zaman karşılaşacağınız doğal güzellikleri için. Ve tabii ki mevsiminde giderseniz nergisi için.





Yolu:

Fazla rüzgarlı ve yolu da fazla kıvrım büküm olduğu için siteler Mordoğan'dan öteye geçememiş. Güzelliği de buradan. Otoyoldan Karaburun tabelasından sağa döndükten bir sonra uçsuz bucaksız zeytin ağaçları ve kimsesiz minik koylar başlıyor. Yol üzerinde İnecik Köyü var. Bir sanatçının elinden çıkma çok güzel bir tabelası var. Köy 5-10 dakika yukarıda. Camisi 1500'lerden kalma. Muhtemelen Türkiye'nin en güzel manzaralı camisi.

Havası:
Bölge kuzey rüzgarına açık. O nedenle her zaman bölgenin ortalamasından daha serin bir yer. Kışın biraz sert bir ortam yaratıyorsa da yazın doğal bir klima yerine geçiyor. Ayrıca denizden geldiği için de bol miktarda iyot içerdiği iddia ediliyor. Elime hava ölçüm aleti alıp ölçmedim, zaten "buranın oksijeni bol, iyotu çok, şusu bol, busu az" laflarını da her daim kuşkuyla karşılamışımdır. Ama Karaburun dolaylarında kaldığımda -ayıptır söylemesi ne kadar içmiş olursam olayım- her zaman dinç ve mutlu kalktım yataktan. Bir numarası var ama bilimsel bir şey diyemeyeceğim.

Limanı:
Kasabaya girer girmez tabela sizi hemen oraya yönlendiriyor. Beş dakikalık bir sürüşten sonra minicik, dünya sevimlisi bir balıkçı limanına varılıyor. Limanın hemen gerisinde ona yakın balık lokantası mevcut. Hepsi yaz kış açık. Yazın ayrı kışın başka güzel oluyor. Hiç biri mükemmel değil ama aralarında yine en derli toplusu Number One. Demek istediğim mükellef bir yemekten ziyade rakı balık ve peynir yapmak istediğiniz zaman gidin, hiç birinden şikayetçi olmazsınız.

(Bu arada Karaburun içinde bir esnaf lokantası önereyim: "Tahsin Usta'nın yeri". Biliyorum saçma bir tarif olacak ama kasabanın ortasında. Kime sorsanız gösterecektir. Karı koca işletiyorlar. Karısı pişiryor Tahsin Usta servis yapıyor. Samimi insanlar.  4 masalık küçücük bir lokanta. Mevsimine göre ev yemekleri çıkarıyorlar. Lezzetli ve temiz)

Köyleri:
Yeniliman tarafına iner ve tekrar tepeye çıkarsanız Bozköy gibi yarı terk edilmiş çok güzel Rum köyleri var. Kimilerine araç yolu yok. Yürümek gerekiyor. Ama yürümeden de köylerin güzelliğini anlamak mümkün. Nergis zamanı etraf dayanılmaz güzel oluyor.

Nergisi:
Karaburun Yarımadası'nın kuzeyi, Türkiye'nin hemen hemen bütün nergis çiçeklerinin geldiği yer. Bu çiçek, aralık ve ocak aylarında açıyor. Karaburun'un köylerinin en büyük hatta neredeyse tek geçim kaynağı. Normalde kendiliğinden biten bir çiçek. Ama Karaburun'da planlı bir şekilde yetiştiriciliği yapılıyor. Nergis soğanlı bir çiçek. 3-4 yılda bir soğanlar sökülüyor, hastalıklı olanlar ayıklanıyor ve yeniden ekiliyor. Ağustos ayından itibaren yağmurlama yöntemiyle sulanıyor. Buna "yaş nergis" deniyor. Kasım sonunda açmaya başlıyor. Bir de "kuru nergis" var. Bu doğada kendiliğinden çıkıyor. Yaş nergise göre geç açıyor. Yağmura göre zamanını kendi tayin ediyor. Ve tabii ki kokusu yetiştirme nergise göre kat be kat daha güzel oluyor. Turizm sezonunda olmadığı için insanlar nergisin açtığını göremiyor ve bu büyüleyici manzarayı kaçırıyor. Ama bana sorarsanız BÜYÜK hata. Bir kere denk geldim ve gözlerime inanamadım. Tepelerden denize doğru bir beyazlık akıyor ki hakikaten akıllara durgunluk verici.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder