11 Temmuz 2015 Cumartesi

Yasanmış bir ask

Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez....
>> Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta.
>> O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, 
>> hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok 
>> genç...
>>
>> Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda 
>> başardılar. İkisi
>> de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı 
>> arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise 
>> ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden 
>> evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına 
>> geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
>>
>> Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... 
>> Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki 
>> yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor 
>> getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında 
>> da hep mutluydular.
>>
>> Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para 
>> kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek 
>> uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler 
>> günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek 
>> eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen 
>> çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, 
>> bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, 
>> sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı 
>> sarılıp adama ve adama "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi 
>> hep...
>>
>>
>>
>> Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın,
>>
>> "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci 
>> rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok 
>> sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu 
>> notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, 
>> kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla 
>> karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....
>>
>> Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep 
>> birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların 
>> ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, 
>> hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın 
>> da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık 
>> daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap 
>> durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne 
>> dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir 
>> ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları 
>> kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen 
>> istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?" diye yanıt verdi adam. 
>> "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para 
>> olursa olsun burası bizimdir artık...."
>>
>> Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor 
>> oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. 
>> Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında.
>>
>> Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. 
>> Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek 
>> için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç 
>> beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en 
>> iyisi o evi unut... "Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha 
>> da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik 
>> misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, 
>> biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği 
>> adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya 
>> çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla 
>> kanıyordu yüreği...
>>
>>
>>
>> Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği 
>> arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" 
>> diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam 
>> karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra 
>> sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum 
>> bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini
>> kıskanmakla suçladı....
>>
>> Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi 
>> sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının 
>> eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen 
>> evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın... Akşam 
>> kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona 
>> sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi.
>>
>> İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa 
>> geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve 
>> bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "Son bir kez kucaklamak 
>> isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "Defol" dedi nefretle... İlk 
>> celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına 
>> kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. 
>> Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen 
>> yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri 
>> geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin 
>> alması için dua ediyordu.
>>
>>
>>
>> Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, 
>> kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle 
>> uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne 
>> yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri 
>> girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. 
>> Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey 
>> göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen 
>> yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir 
>> senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla 
>> birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, 
>> benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. 
>> Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk 
>> karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi 
>> görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı.
>>
>> Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu 
>> vermemi istedi... "Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu 
>> kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı 
>> neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu 
>> kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" 
>> diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç 
>> vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." 
>> "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum."
>>
>> "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı" son kağıdı eline alırken, kutuda 
>> bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı: 
>> "Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta 
>> martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder