Algılarımıza göre değişen "zaman" kavramı, bir uzayıp bir kısalırken niceliğinden çok niteliğiyle ön plana çıkıyor. Günümüzün en pahalı ve lüks kavramlarından zamana yatırım yapmak şimdi çok akıllıca.
Albert Einstein "Geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman arasındaki fark, bir göz yanılsamasından ibarettir" dediğinde zamanın gündelik hayatımızda bu denli izafi olabileceğini hiçbirimiz tahmin etmemiştik. Bazen zamanının hızla akıp geçtiğinden dem vuruyoruz, bazen de dakikalar geçmek bilmiyor… Adeta, Einstein'ın "Cismin konumuna ve hızına göre zaman hızlı veya yavaş geçer" savı bunu doğruluyor.
Dahi bilim adamının bu teorisine, fizikçi Stephen Hawking "Görelilik kuramı mutlak zamanı çöpe attı" sözleriyle katılıyor. Mutlak zamanın olmadığı fikri, gerçekten de zaman algılarımıza göre değişkenlik gösterdiğinde kanıtlanıyor. Samuel Beckett'in ünlü oyunu "Godot'yu Beklerken" işte tam da sözü edilen algısal değişkenliği gösteren bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Beckett, oyunun kahramanları Vladimir ve Estragon'un oyun boyunca Godot'yu beklerken hiçliğin orta yerinde olduğunu belirtiyor, biz de kendimizi bekleme eyleminin yarattığı o bunaltı dolu anların içinde buluyoruz.
Peyami Safa "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" adlı eserinde "Zaman yürümüyor, dakikalar korkunç bir şekilde akıyor, hatta uzuyorlar" derken ağır geçen zamanın üstünde duruyordu. Dünya edebiyatında zaman kavramını ele alan Marcel Proust, "Kayıp Zamanın İzinde" adlı yedi kitaptan oluşan serisinde ise boşa geçen zamanı "harcanan zaman" olarak değerlendiriyor. Bir sayfadan diğerine geçerken yazarın çocukluğundan gençliğine, taze yetişkinlikten olgunluğa ve ihtiyarlığına kayıp zamanı aradığı bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu yolculukta yazarın algı hafızası okuyucuların zaman algısıyla oynuyor. Ömer Hayyam ise insanlara verilen zamanın kısalığını, uçup giden bir kavram olduğunu vurguluyor şiirlerinde. Bu yüzden yapılacak en iyi şeyin epiküryen bir tavırla hayatı en iyi şekilde yaşamak olduğuna inanıyor.
Lüks algısı olarak zaman
Bugün sözü geçen epiküryen yaşam tarzını yazıya dökebiliyor, dile getirebiliyor olsak da günlük hayata entegre etmemiz hiç de kolay değil. Gündelik konuşturmanın içinde, zamanı dilediğimiz gibi kullanmak artık büyük bir lüks sayılıyor. Bugün, lüks kavramını mutluluk üzerinden ele alıp, parayla ölçülemeyen şeyler bütünü olarak görüyoruz. Bedeli olmayan, bu yüzden belirsiz gibi görünen bir değeri var zamanın. İnsanlar lüksle ilgili en çılgınca düşleri sorulduğunda sarayda yaşamayı, özel tasarım giysiler giymeyi, sanat eserlerine sahip olmayı, dünyanın en iyi restoranında yemek yemeyi dilerler çoğu zaman. Ancak tüketimin özel bir sonucu olarak görebileceğimiz lüks, gün içinde farkına varmadan tükettiğimiz "zaman"la da pekâlâ ilişkilendirilebilir.
Tierry Paquat "Lükse Övgü" isimli kitabında lükse bir yaşama hazzı olarak methiyeler düzüyor ve bunu şöyle açıklıyor: "Yaşama hazzını gerçeğe dönüştürmek için belirleyici üç değere saygı göstermenin zamanı gelmiştir. Zaman, sessizlik ve enginlik. Şimdiye dek olmadığı kadar gözden düşmüş üç değerdir bunlar. Lüks yıldızının üç köşesini oluştururlar." Zaman kavramına vurgu yapan Paquot ekliyor: "İnsanın kendi ritimlerine, özençlerine, olanaklarına, beklentilerine göre biçimlendirdiği zamanda olması bir lükstür." Bu açıdan baktığımızda, istediğimiz anda istediğimiz şeyleri yapabilmek bizi fark etmeden lüksün dünyasına taşıyor.
Yıllar önce saat markası Swatch reklamında karşımıza çıkan "Zaman onu nasıl değerlendirdiğinize bağlıdır" sloganı, zaman kavramını gerçek hayatın sunduğu saat ibresinden farklı bir yere koyuyor. Schopenhauer "Herhangi bir insan vaktini nasıl geçireceğini, üstün insan ise vaktini nasıl tasarruf edeceğini düşünür" diyerek zamanın boşa geçirilmemesi gerektiğine parmak basıyor.
Zaman birikimi
Zaman tasarrufu kavramı farklı oluşumlarda öncülük ediyor. "Zaman kumbarası" kavramından yola çıkılarak kurulmuş "Zumbara" adlı sosyal ağda zaman üzerinden ticaret yapıyorsunuz. İsmini "Zaman Kumbarası"nın kısaltmasından alan İspanya'da yıllar önce başlayan sivil toplum kuruluşu "Zaman Bankası"ndan ilham alınarak kurulmuş. Sitenin kurucularından Ayşe Güzel, İspanya'da pek çok yerde merkezi olan Zaman Bankası'nı Türkiye'de uygulamaya karar vermiş. , siteye üye olarak diğer kullanıcılarla zamanınızı ve bilgilerinizi paylaşabileceğiniz bir platform. Üye olurken sizden uzmanlık alanlarınızı ve insanlara yardım etmek istediğiniz konuları paylaşmanız isteniyor. Sunulan yardımlar, fotoğraf çekmeyi öğretmekten hukuk danışmanlığı yapmaya, musluk tamir etmekten dans dersi vermeye kadar çeşitlik gösteriyor. "Zumbaranıza" attığınız zamanlar, yardım etmeye ayıracağınız anları gösteriyor. Ne kadar çok yardım ederseniz, istediniz konuda o kadar yardım alma hakkı kazanıyorsunuz.
Dünyanın kıskandığı saatler
"Topkapı Sarayı saat koleksiyonu, 400 yıllık Osmanlı Hanedanlığı'nın ihtişamlı saatlerini gözler önüne seriyor."
İnsan bedeninin doğan bir eklentisine dönüşen kol saati, akreple yelkovanın sürekli peşimize düştüğü bir yaşama davet ediyor bizi. Zamanın gerçekliği saatlerin en eski örneklerini, 2012 Mayıs ayında açılan ve dünyanın sayılı mekanik saat koleksiyonlarından biri olan "Topkapı Sarayı Saat Koleksiyonu" ile tanıdık. Osmanlı İmparatorluğu'nun 400 yıllık hanedanlığı süresince biriktirilen saatlerden oluşan saray koleksiyonu sadece zamanı değil, sahibinin ihtişamını da gösteriyor. Koleksiyonda toplam 380 saat bulunuyor ancak bu saatlerin 116 adedi teşhir ediliyor. Beş yıllık hazırlık sürecinden sonra sergilenmeye başlayan saatler mühendislik yönleriyle dikkat çekiyor. Saray koleksiyonunda, Osmanlı Sarayı'nda 16-19. Yüzyıllar arasında biriktirilmiş olan ve Avrupa'nın dört bir yanından çoğu diplomatik hediye olarak gelen birbirinden değerli saatlerin yanı sıra, ustalık örneği Türk saatlerinden oluşan bir seçki yer alıyor. Türk yapımı saatler arasında Ahmet Eflaki dede, Süleyman Leziz, Şeyh Dede ve Mehmed Şükrü gibi önemli saat ustalarının tasarlayıp ürettiği saatler yer alıyor.
Statü sembolü: Araba saatleri
Seksiyon için hazırlanan "Topkapı Sarayı Saat Koleksiyonu – Dünyanın Kıskandığı Saatler" katalogunda saatler, kullanım alanları ve şekillerine göre sıralanıyor. Aralarında "Masa Saati", "Planetarium Saati", "Cep Saati", "Yazı Çekmecesi Şeklinde Saat", "Kolye Saat", "Vazo Saat", "Pistol Şeklinde Saat" ve "İzmir Saat Kulesi Maketi"nin de bulunduğu kategorilerde "Araba Saatleri" dikkat çekiyor.
"Osmanlı'nın kullandığı ilk saatlerin at arabalarına konulduğu düşünülüyor."
İmparator Napolyon için Abraham-Louis Breguet tarafından icat edilen bu saat çeşidi, imparatorun seyahatte kullanması için tasarlanmış. Dikdörtgen taşıma kulpları bulunan ve renkli taşlarla süslenen saatler aynı zamanda zenginliğin sembolü olmuş. Osmanlı'da 18. Yüzyıl ortaları ile 19. Yüzyıl başlarında ilk olarak "Kâtip Odası" ismi verilen at arabalarında bu saatler görülmüş. İçi kaliteli kumaşla kaplı, ayna ve kristal vazoların yerleştirildiği arabalarda saatler hem dekoratif hem de işlevsel olarak yer alıyormuş.
Modanın modası geçse de lüks markaların ve usta saatçilerin el işçiliği ile bezediği saatler kalıcılığıyla zamanı her daim hatırlatıyor. Zamandan kaçmak şöyle dursun, şaşaalı zaman göstericilerinden gözlerimizi alamıyor, hayatımızın bir parçası olarak onlarla birlikte yaşıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder