17 Ağustos 2016 Çarşamba

Hayat Futbolu Taklit Eder‏

Psikolojinin futbol ile ilişkisi denilince akla ilk gelen genellikle, bir psikoloğun, koçun veya yöneticinin soyunma odasında "motive edici" bir konuşma yapmasıdır. Medya da "... bir konuşma yaptı ve takımı ateşledi" başlığı atarak bu inancın pekişmesine neden olur. İnsanlar, başarının formülünü merak ederler, bu konudaki kısa ve kestirme yolları çok sever, onları başarıya ulaştıracak "sır"ın peşinde koşarlar. Bu nedenle, bir takımın geri dönüş yaptığı bir maçtan sonra en çok, "soyunma odasında ne konuşulduğu" merak edilir ve şehir efsaneleri üretilir.

Futbol hayatın küçük bir modelidir. Heyecan dozu yüksek bir maçta, neredeyse bütün hayata yetecek kadar ders vardır. Ancak bunların farkına varmak için sahaya çıkan takımlardan biriyle kuvvetli bir duygusal bağ kurmamış olmak ve topu mümkün olduğu kadar az izlemek gerekir. Topu izlemek oyunun bütününe yönelik ayrıntıları –örneğin, saha içinde kaytaranları, arkadaşlarının emeğine ortak olanları, rakip meslektaşlarının emeğini çalanları, hakemi aldatanları– gözden kaçırmaya neden olur. Benzer şekilde, öncesini dikkate almadan sadece sonuçlara bakarak hayatı değerlendirmek de çok kere yanıltıcıdır. Çünkü hayatta ortaya çıkan her sonuç, daha önce yapılmış ve yapılmamış olan doğru ve yanlışların ürünüdür. Futbolda da top kendi kendine amaca (gol) ulaşmaz. Dikkatli bir göz, gol öncesinde her iki takım oyuncularının doğru veya yanlış yaparak doğurduğu sonuçları görür.

Başarısızlık hayatın en doğal parçasıdır

Öğrenme ve gelişmenin en etkili yolu deneyimdir. Başarısızlık da en değerli öğretmendir. En çok başarısızlık duygusu yaşayan sporcular, rekortmen sporculardır. Onlar, ulaşılması zor bir sonucu elde etmek için birçok başarısız deneme yapmak zorunda kalmışlardır. İnsanların çoğu hayatta yaşadıkları başarısızlıklara çeşitli kılıflar bularak kendilerini rahatlatır, dış faktörlerin kurbanı olduklarına kendilerini inandırır ve böylece farkında olmadan yeni başarısızlıkların kapısını açarlar. Futbolun en güzel tarafı her 90 dakikanın sonunda performans değerlendirmesi yapmak için eşsiz bir fırsat sunması ve görmek isteyene "daha farklı ne yapılması" gerektiği konusunda yol göstermesidir. Ancak ülkemizde olumsuz sonuçlardan "hakem, federasyon, medya, malum (her kimse) dış güçler" sorumlu tutulur; böylece başarısızlıkta sorumluluğu olan herkes rahatlar ve sorunları aşmak için farklı bir yol düşünmeye ve denemeye gerek duyulmaz.

Futbol Türkiye'de çok sevilen ve profesyonel seviyesi için ülke imkân­larına göre orantısız kaynak ayrılan bir spordur. Ancak istenilen sonuçlar bir türlü alınamamakta ve yakın gelecek için de, durumun değişeceği yönünde bir işaret görülmemektedir. Ülkemizde başarı için kullanılan yöntem, yüksek prim vaat etmektir. Ancak gerçekçi olmayan yüksek ödüllerin verilmesi, doğal olarak, uğruna mücadele edilen amacın değersizleşmesine ve bireysel sporlarda doping, takım sporlarında ise şike gibi dürüst olmayan yollara sapılmasına neden olmaktadır.

Bugüne kadar yaptığım çalışmalarda gerek üst düzey sporcularda, gerekse futbol antrenörleri gelişim ve lisans kurslarına katılan eski futbolcularda gördüğüm, bütün başarısızlıkların kurban yaklaşımıyla değerlendirildiğidir. A Milli Takım düzeyindeki bir futbolcudan duyduğum şu söz durumu özetleyebilir: "Hocam sen maçın sahada mı kazanıldığını sanıyorsun?"

Antrenör gelişim ve lisans kurslarında yürüttüğüm "genç sporcularda karakter gelişimi" programında katılımcılar, ülkede futbolun istenilen seviyede olmamasını "ortama, yöneticilere, medyaya, seyircilere", kısaca kendileri dışında her şeye bağlamışlardır. Buna karşın, aradıkları birçok sorunun cevabını bulmaları muhtemel olan oturumlara, not almak için herhangi bir şey getirme ihtiyacı duymamışlardır.

Bedenle beraber zihni ve ruhu eğitmek

Genç sporcular para ve şöhret kazandıklarında bütün sorunlarının çözüleceğine inanırlar. Oysa aynı yoldan geçmiş ve futbolu bırakmış ağabeyleri esas sorunun bundan sonra başladığını bilir. Ne yazık ki, onların kendilerinden öncekileri dinlemediği gibi, kimse de onları dinlemez. Herkes kendi yanlışlarını yaparak hayatı öğrenmeye çalışır. Oysa insan ömrü, bütün yanlışları yapacak kadar uzun değildir. Bu nedenle başkalarının yanlışlarından öğrenmekte yarar vardır. Bunu sağlamak için, karakter gelişiminini, genç sporcu gelişiminin bir parçası olarak görmek ve bu konudaki çalışmalara altyapıda başlamak gerekir.

Barcelona Futbol Takımı'nın altyapısı olan La Masia bu konudaki en iyi örneklerden biridir. La Masia'daki bir genç sporcuyu Barca'nın birinci takımına yerleştirmek yaklaşık on yıl alır ve La Masia'daki an­trenörlerin hepsi gelişmeyi aceleye getirmenin kaliteden ödün vermek anlamına geldiğini bilir. La Masia'nın eğitim sisteminin ilginç özelliklerinden biri, gün içinde futbola ayrılan sürenin sadece 90 dakika olmasıdır. Bu süre içinde koçlar top kontrolü ve taktik eğitimi verir. Günün geri kalan bölümü genç zihinleri eğitmeye ayrılır. Bu eğitimin içinde saygı, sorumluluk, adanma, disiplin ve alçak gönüllülük temellerine dayanan olumlu tutum ilkeleri ve değer gelişimi yer alır.

Her sorunun hızlı, ucuz ve kolay bir çözümü vardır ve böyle bir çözüm –tıpkı ülkemizde yaşandığı gibi– bir sonraki daha büyük sorunun temel sebebini oluşturur. Bu nedenle Bill Beswick'in bu kitabında başarı için basit ve hemen uygulanabilecek bir sır aramamak gerekir.

Sonuç

Elinizdeki kitap psikoloji disiplininin bir takımın başarısında ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Beswick'in kitabı sadece sporcular için değil, ekiplerini ve genç oyuncularını geliştirmek isteyen çağdaş ve aydınlık spor psikologları, antrenörler, spor doktorları, beden eğitimi hocaları ile genç sporcuların anne ve babaları için de bir rehber işlevi görüyor. "Odak Noktamız Futbol", okuyucularını bir yolculuğa çıkarıyor. Ülkemizin aydınlık spor geleceğini oluşturacak her okuyucu için bu yolculuk büyük önem taşıyor. Dileğim okuyucuların kazanacakları bakış açısıyla, genç sporcuların potansiyellerini sadece performanslarına değil, ondan daha da önemli olarak, yaşamın bütününe yansıtmaları için yol göstermeleridir. Böylece onların ışığından ilham alan gençler, sadece iyi bir sporcu olmayacak, aynı zamanda bulundukları topluluk içinde bütün hayatları boyunca "iyi vatandaş" olarak sorumluluk üstlenecek ve kurban rolünden çıkıp, kaderlerini ellerine alacaklardır.
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder